19 Ağustos 2010 Perşembe

Dark in Dart !

Uzun zaman önce tanıştığım dart’la, yine uzun bir aradan sonra bu yaz daha sık ilgilenmeye başladım. Son 1-1.5 aydır da ciddi bir şekilde oynamaya çalışıyorum. Burada, dün Aslı’yla konuşurken onun tespitlerinden alıntı yaparak, dart üzerine bir değerlendirme yapmak istiyorum:
Öncelikle oynamayanlar için biraz tanımlayıcı olsun diye işin doğasını aktarmaya çalışacağım. Dart oyunu hem bireysel, hem takım ruhunu yansıtacak hırs dolu bir yapı üzerine kurulu bir oyun. Her atışta hem kendinle hem rakibinle yarışıyorsun. Oyunun kilit noktalarında bir dartla yenilebildiğiniz gibi, yine bir dartla öne de geçebiliyorsunuz. Bu yüzden devinimi çok yüksek bir oyun. Her atış pür dikkat ve konsantrasyon gerektiriyor. Çevreden gelecek herhangi bir ses ve etkiye kulak asmadan board’la aranıza hiç bir şeyin girmesini istemiyorsunuz. Gergin bir oyuncu atış için gerekli netlliği sağlayamazken, fazla gevşek bırakılmış bir atış da kesinlikle isabetli olmuyor. Oyunlardan önce veya oyun sırasında alkol alınması ihtiyacı da bu gerginliğin azaltılması için neredeyse zorunlu. Bunu ilk duyduğumda ayık bir oyuncunun daha iyi konsantre olabileceğini sanarken, uygulamada öyle olmadığını bizzat gördüm ve yaşadım. Öte yandan sürekli odaklanmaya çalışarak atış yaptığınız için aldığınız alkol bünyede tabiri caizse eriyip gidiyor. Eğer cidden aşırı alkol almadıysanız maçlar bittiğinde son derece ayık oluyorsunuz.



Daha önce de söylediğim gibi, her atışta kişi tek başına olduğu için, bireysel başarı ön planda. Bu da kişisel ego’yu çok ön plana çıkartıyor. Çoğu zaman cidden iyi bir atışla sadece takım arkadaşlarınızın değil, karşı takımın ve hatta varsa seyredenlerin de beğenisini kazanıyorsunuz. Yerinize dönerken aklınız bir karış havada, şampiyon edasıyla dönüyorsunuz. Çıkışların bu kadar keskin olduğu bir oyunda tabiki her kötü atış da bir o kadar güçlü bir yıkıma sebep oluyor. Önce kendinize kızıyorsunuz, sonra oyundaki ortağınıza mahçup olmuş şekilde boynunuzu büküp dönüyorsunuz. Sizin yüzünüzden kaybedilmiş bir maç, hatalı bir atış son derece moral bozucu bir hale geliyor. Moral bozukluğunu bir an önce üzerinizden atıp, sıradaki atışınıza konsantre olmanız, moral bozukluğunu karşı takıma hissettirmemeniz son derece önemli. Kısacası bir yandan da poker oynar gibi hem kendinizle hem de karşınızdakilerle psikolojik bir savaş veriyorsunuz.
Şimdi bu kadar şeyi niye anlattım? Asıl bir de madalyonun görünmeyen kısmı var. Dart’a başladığımdan beri (sıklaştığından beri) sürekli oynayan kişilerden farklı farklı zamanlarda dartı kötüleyecek şeyler duyuyorum. “-Yol yakınken uzak dur, -Bu işe hiç bulaşma, -Ben artık bu ortamdan uzaklaşmak istiyorum.. vs.” Sanırsın mafyaya giriyorsun. Giren çıkamıyor, lanet ediyor. Yahu alt tarafı bir oyun, ne olabilir ki.. Ayrıca istemediğim zaman çıkar giderim, niye millet bundan illet gibi bahsediyor.... ki diyordum, dün biraz daha çözümlemiş oldum: Saatlerce ayakta dikilerek dart maçı yapıyorsun. Hemen hemen hiç yorgunluk hissedilmiyor. Maç bitiyor, kritik yapmaya başlıyorsun: “O şöyle attı, sonra ben böyle attım.. Ne dedi duydun mu...” Çünkü oyun süresince sürekli şarj olmuşsun. Üzerinde sürekli inişlerin çıkışların olduğu yüksek bir enerji birikmiş. Birden durduramıyorsun tabi. Maç süresince atamadığın veya kaçırdığın sayıları, bilinç altından ister istemez kuruyorsun. Kumar misali bir daha oynasam atardım aslında diyerek, kendini bir kez daha sınamak istiyorsun. Maçta iyi sayılar yapmış olsan bile bir el daha oynamak geçiyor aklından. Kolun kalkmayacak hale gelene kadar veya atışların düzeltemeyeceğin şekilde bozulana kadar oynamaya devam ediyorsun. Ve işin garibi buna seni kimse zorlamadığı gibi, sen istiyor ve keyif de alıyorsun. Diyelim oyunlar bitti ve sonunda kendini zorla da olsa eve attın. Cin gibisin. Hiç uykun yok. Yorgunsun ama bünye ve zihin son derece uyanık. Uykuya geçmek bile epey bir vakit alıyor.
İşte çözüldüğünü sandığım ve başından beri anlamadığım karanlık kısmı bu Dart’ın. Öyle bir adrenalin patlaması yaşanıyor ki vücudun sakinleşmesi epey bir vakit alıyor. Bu arada adrenalinle gelen enerjiyle de dur durak bilmeden oynamaya devam ediyorsun. Dörtnala koşturu koştura çatlayan atlar gibi aslında içinden kendini beslerken, kendini yiyip bitirdiğin bir kısır döngüye giriyorsun. Nerden mi biliyorum? Haftaiçi evden çıkmaya üşenen ben, haftada 2 gece sabaha karşı 3:30-4’te eve gelip 4:30-5’te uykuya dalınca, “olsun yoruldum ama mutluyum” dedim. Sonra asıl korkulması gerekenin bu olduğunu anlamam uzun sürmedi. Beni uyarmaya çalışanların sürekli söylemeye çalıştığı ve adını koyamadıkları şey buydu. Abartı bulacaksınız ama burada anlattıklarımın tam tarifine birebir uyan başka bir şey daha var: madde bağımlılığı. Onlara da alışanlar ben istediğim için kullanıyorum, mutluyum karışmayın vs. der. Ve için için kendilerini bitirirler. İşte dart da kendini törpüleyen zor bir oyun. Nerede duracağını bilmek, keyifli bir oyunla bağımlısı olduğunu ayırt edebilmek çok önemli. Bağımlısı olduğun sadece oyunun kendisi değil. Oynarken aldığın haz’dan da nerede vazgeçmek gerektiğini bilmek çok önemli. Çünkü o sırada bırakman gerektiğini düşündürecek en ufak bir tüyo yok. Aksine tüm duyguların coşmuş daha çok oynamalısın diyor. İşte böylesine bir keyiften ve ego tatmininden vazgeçebilmek için çelik gibi bir irade gerekiyor.
Bu da dart’ın yoğun oynanmaya başladığında antrenman yapıyorum sanarken farkedilmeden içine çektiği girdap.. Bilmeyenlere duyurulur..