12 Ağustos 2012 Pazar

SESSİZ ÇOĞUNLUK !



Umarım bu konuda daha önce yazmamışımdır. Kendimi tekrar etmek istemem açıkcası. Ama epeydir yazmak istediğim bir konuydu; “Sessiz çoğunluklar..” Bir çok kez başıma geldi, hala şaşırmaktan vazgeçmedim. Belki bir çok kişiden fazla, sosyal ağlarda, özellikle Facebook’ta çok vakit geçiriyorum. Bir çok şeyi orada yazmaktan çekinmiyor, beğendiğim video, karikatür, fotoğrafları paylaşmaktan geri durmuyorum. Çoğu zaman da listemde kimler var, burayı kimler okur diye düşünmeden, paylaşımlarımı kimseden gizleme ihtiyacı hissetmiyorum. Sorun şu ki, akraba var, iş arkadaşı var, normal arkadaş var, yakından arkadaş var, uzaktan arkadaş var.. Var oğlu var.. Ama kimse benim kadar paylaşmıyor, paylaştıklarıma yorum yazmıyor. Bir kaç kere açık açık sorayım dedim. Bu yazdığımı okuyan var mı? Sesimi duyan buraya yorum yazsın. Okuyup da ses çıkarmayanlar varsa bari bu iletimi beğensin dedim. Yine ses çıkmadı. Tabi orada ironik bir durum oluyor. Okuyan ama yorum yazmayan, ses verin dediğimde de doğal olarak ses çıkartmıyor.. J
Bunda ne var diyebilirsiniz.. Bunda şöyle bir şey oluyor: uzun zamandır görmediğim bir arkadaşımı görüyorum. Bir yerde rastlıyorum. Nasılsın, naber derken... Geçenlerde şunu yazmışsın, gördüm diyiveriyor. Ya da hastaydın, iyileştin mi.. Nerden duydun? Face’ten okudum.. ???? Kısacası yazdıklarımın kimlere ulaştığını bazen yeterince tahmin edemiyorum. Okumadığını düşündüğüm, epeydir görmediğim, sosyal ağlarda da paylaşımları olmayan kişiler bir bakıyorum aslında okuyor. Yani sanırım yarısından fazlası sessiz çoğunluk. Yorum yapmıyor, paylaşmıyor. Ama magazin okur gibi okuyor. Haberdar oluyor. Ama casus uçaklardaki gibi “Stealth Mode”da takılıyorlar.
Sosyal ağların gücünü anlatmak için yazdığım bir başka yazıda hemen herkesin en az 200 arkadaşı vardır demiştim. Eğer güvenlik ayarlarını dikkatli yapmadıysanız, arkadaşımın arkadaşları da görebilsin diye bir seçenek var. Bu durumda 200 arkadaşınızın, 200’er arkadaşını da hesaplarsanız; 200x200 = 40.000 gibi bir sayıya ulaşıyorsunuz bir anda. Buna benzer başka bir çarpıcı örnek de LINKEDIN.com. Örneğin benim Linkedin ile iletişimde olduğum kişi sayısı:   

2.dereceden tanıdıklara geçince sayı birden nasıl katlıyor, hele sonrası.. Andy Warhol’un ünlü sözü: “Herkes bir gün 15 dakikalığına ünlü olacak..”. Sanırım bu geçmiş için söylenmiş. Artık herkes 15dk.’dan da uzun süre ünlü zaten. Ünlü olmak tanınmış olmayı getiriyordu. Şimdi de isteyen herhangi biri bir çok kalabalık tarafından tanınır hale gelebiliyor, paylaştığı bir video, bir yazı, bir fotoğraf ile.
Başta da söylediğim gibi paylaştıklarım konusunda bir kısıtlama yapmıyorum. Arkadaşım olan hemen herkes bütün paylaştıklarımı görebiliyor. Bazen bel altı karikatürler-videolar oluyor veya bilerek benim yaptığım geyikler. Kimse rahatsız olmaz diye düşünüyorum. İnternete girip, face’te gezinebilecek zeka ve yaşa geldiyse, iyiyi kötüyü ayırt eder diyorum. Ben yazdım diye terbiyesi bozulmaz. Video ve karikatürlere gelince de, ben yapmadım ki.. İlk hazırlayan, paylaşan utanmıyorsa, ben niye utanayım diye düşünüyorum. Bunlar belki de kendimi haklı çıkartmak için öne sürdüğüm fikirler. İşte buna rağmen birinden geçen şunu yazmışsın, gördüm diye tepki geldiğinde şaşırıyorum. "Sen de oradamıydın, okuyormuydun. Hadi yaaa.. Hay allah..” diyesim geliyor. O zaman düşünmeye başlıyorum; bunun genci var, yaşlısı var, erkeği var, bayanı var.. Ne bileyim, iş yerini çekiştirecek oluyorum, iş yerinden arkadaşlar var. Kısacası her türlü dikkat etmek lazım.
Tam da bu noktada devreye Google’ın yeni Sosyal Ağı, Google+ devreye giriyor. Face’e rakip olabilmek adına 2 önemli argümanları vardı: 1) Bütün Gmail-Google kullanıcıları otomatik olarak Google+ üyesi oluverdi. 2) Tamam sosyal ağ, sosyal ağ da, her ağ bir değil dediler. Adına Circle dedikleri, kümeler oluşturup arkadaşlarınızı gruplara ayırın dediler. Böylece, aileye söylenmeyecek şeyleri aile ile, iş yerine çaktırılmayacak haftasonu gezmesini iş yerindekilerle paylaşma, gizle dediler. Kısmen işe yaradı da.. Aynı şey Face’te de yapılabiliyor elbet. Ama yeterince ön plana çıkartılmadı.    
Toparlayacak olursak bu kadar laf salatasını niye yaptım? Eşle, dostla paylaşılacak paylaşılmayacak şeyler bir yana, bir de işin siyasi ve hukuki boyutu var aslında. Bir aile dostumuz, avukat, (belki adının geçmesini istemez diye yazmadım..) ona sordum: “Ben bazen haberlerde gördüğüm şeylere kafam bozuluyo, küfür ya da hakarete varmasa da zaman zaman eleştirilerde bulunuyorum..” dedim. Bunların bana hukuki bir geri dönüşü-yaptırımı olur mu diye sordum. Şimdi kim senin peşine düşecek diyebilirsiniz. Hemen kısaca ona da örneğimi anlatayım: İstanbul’da yaşayan uzaktan bir arkadaşımın bir paylaşımına yorum yapmıştım, iktidardaki hükümeti eleştiren. Onun bir başka arkadaşıyla hafiften atışmaya başladık. Bilip bilmeden yazıyorsunuz, söylüyorsunuz vs. demeye başladı. Bir iki yazışma sonrasında profiline bakayım dedim. Açıkmış. Ya da en azından benim görmem gerektiği kadarı açıktı. İktidardaki partinin il kolunda bir yerlerde görevliymiş. Şimdi durduk yere bunu gurur meselesi yapsa, kafaya takmaya kalksa, ve uğraşacak olsa, durduk yere al başına belayı. Çünkü avukat abinin söylediği, 2 kişi kendi arasında paylaşıyorsa bu özel’e girebilir. Ama ortaya söylüyor, eleştiriyor, paylaşıyorsa, yani 2 kişiden fazla bir topluluğa sesleniyorsa, tıpkı bir cafe’ye girip duyuru yapar gibi, bu şikayet edilmesi için yeterlidir dedi. Yani hakaret içeriyorsa, birilerini rahatsız ediyor veya dikkat çekiyorsa hukuki yönden de yaptırımları olabilir. Bu yüzden başta ben olmak üzere hepimiz dikkat edelim istedim. Paylaştıklarımızı sadece yorum yazanlar değil, sessiz bir çoğunluk da sandığımızdan fazla takip ediyor. Bunu unutmayın !