Umarım bu konuda daha önce
yazmamışımdır. Kendimi tekrar etmek istemem açıkcası. Ama epeydir yazmak
istediğim bir konuydu; “Sessiz çoğunluklar..” Bir çok kez başıma geldi, hala
şaşırmaktan vazgeçmedim. Belki bir çok kişiden fazla, sosyal ağlarda, özellikle
Facebook’ta çok vakit geçiriyorum. Bir çok şeyi orada yazmaktan çekinmiyor, beğendiğim
video, karikatür, fotoğrafları paylaşmaktan geri durmuyorum. Çoğu zaman da
listemde kimler var, burayı kimler okur diye düşünmeden, paylaşımlarımı
kimseden gizleme ihtiyacı hissetmiyorum. Sorun şu ki, akraba var, iş arkadaşı
var, normal arkadaş var, yakından arkadaş var, uzaktan arkadaş var.. Var oğlu
var.. Ama kimse benim kadar paylaşmıyor, paylaştıklarıma yorum yazmıyor. Bir
kaç kere açık açık sorayım dedim. Bu yazdığımı okuyan var mı? Sesimi duyan
buraya yorum yazsın. Okuyup da ses çıkarmayanlar varsa bari bu iletimi beğensin
dedim. Yine ses çıkmadı. Tabi orada ironik bir durum oluyor. Okuyan ama yorum
yazmayan, ses verin dediğimde de doğal olarak ses çıkartmıyor.. J
Bunda ne var diyebilirsiniz..
Bunda şöyle bir şey oluyor: uzun zamandır görmediğim bir arkadaşımı görüyorum.
Bir yerde rastlıyorum. Nasılsın, naber derken... Geçenlerde şunu yazmışsın,
gördüm diyiveriyor. Ya da hastaydın, iyileştin mi.. Nerden duydun? Face’ten
okudum.. ???? Kısacası yazdıklarımın kimlere ulaştığını bazen yeterince tahmin edemiyorum.
Okumadığını düşündüğüm, epeydir görmediğim, sosyal ağlarda da paylaşımları
olmayan kişiler bir bakıyorum aslında okuyor. Yani sanırım yarısından fazlası
sessiz çoğunluk. Yorum yapmıyor, paylaşmıyor. Ama magazin okur gibi okuyor.
Haberdar oluyor. Ama casus uçaklardaki gibi “Stealth Mode”da takılıyorlar.
Sosyal ağların gücünü anlatmak
için yazdığım bir başka yazıda hemen herkesin en az 200 arkadaşı vardır
demiştim. Eğer güvenlik ayarlarını dikkatli yapmadıysanız, arkadaşımın
arkadaşları da görebilsin diye bir seçenek var. Bu durumda 200 arkadaşınızın,
200’er arkadaşını da hesaplarsanız; 200x200 = 40.000 gibi bir sayıya
ulaşıyorsunuz bir anda. Buna benzer başka bir çarpıcı örnek de LINKEDIN.com.
Örneğin benim Linkedin ile iletişimde olduğum kişi sayısı:
2.dereceden tanıdıklara geçince
sayı birden nasıl katlıyor, hele sonrası.. Andy Warhol’un ünlü sözü: “Herkes
bir gün 15 dakikalığına ünlü olacak..”. Sanırım bu geçmiş için söylenmiş. Artık
herkes 15dk.’dan da uzun süre ünlü zaten. Ünlü olmak tanınmış olmayı
getiriyordu. Şimdi de isteyen herhangi biri bir çok kalabalık tarafından
tanınır hale gelebiliyor, paylaştığı bir video, bir yazı, bir fotoğraf ile.
Başta da söylediğim gibi
paylaştıklarım konusunda bir kısıtlama yapmıyorum. Arkadaşım olan hemen herkes
bütün paylaştıklarımı görebiliyor. Bazen bel altı karikatürler-videolar oluyor
veya bilerek benim yaptığım geyikler. Kimse rahatsız olmaz diye düşünüyorum.
İnternete girip, face’te gezinebilecek zeka ve yaşa geldiyse, iyiyi kötüyü
ayırt eder diyorum. Ben yazdım diye terbiyesi bozulmaz. Video ve karikatürlere
gelince de, ben yapmadım ki.. İlk hazırlayan, paylaşan utanmıyorsa, ben niye
utanayım diye düşünüyorum. Bunlar belki de kendimi haklı çıkartmak için öne
sürdüğüm fikirler. İşte buna rağmen birinden geçen şunu yazmışsın, gördüm diye
tepki geldiğinde şaşırıyorum. "Sen de oradamıydın, okuyormuydun. Hadi yaaa..
Hay allah..” diyesim geliyor. O zaman düşünmeye başlıyorum; bunun genci var,
yaşlısı var, erkeği var, bayanı var.. Ne bileyim, iş yerini çekiştirecek
oluyorum, iş yerinden arkadaşlar var. Kısacası her türlü dikkat etmek lazım.
Tam da bu noktada devreye Google’ın
yeni Sosyal Ağı, Google+ devreye giriyor. Face’e rakip olabilmek adına 2 önemli
argümanları vardı: 1) Bütün Gmail-Google kullanıcıları otomatik olarak Google+
üyesi oluverdi. 2) Tamam sosyal ağ, sosyal ağ da, her ağ bir değil dediler.
Adına Circle dedikleri, kümeler oluşturup arkadaşlarınızı gruplara ayırın
dediler. Böylece, aileye söylenmeyecek şeyleri aile ile, iş yerine
çaktırılmayacak haftasonu gezmesini iş yerindekilerle paylaşma, gizle dediler.
Kısmen işe yaradı da.. Aynı şey Face’te de yapılabiliyor elbet. Ama yeterince
ön plana çıkartılmadı.
Toparlayacak olursak bu kadar laf
salatasını niye yaptım? Eşle, dostla paylaşılacak paylaşılmayacak şeyler bir
yana, bir de işin siyasi ve hukuki boyutu var aslında. Bir aile dostumuz,
avukat, (belki adının geçmesini istemez diye yazmadım..) ona sordum: “Ben bazen
haberlerde gördüğüm şeylere kafam bozuluyo, küfür ya da hakarete varmasa da zaman
zaman eleştirilerde bulunuyorum..” dedim. Bunların bana hukuki bir geri dönüşü-yaptırımı olur mu diye sordum. Şimdi kim senin peşine düşecek diyebilirsiniz. Hemen kısaca ona da örneğimi anlatayım: İstanbul’da yaşayan uzaktan bir arkadaşımın bir paylaşımına yorum yapmıştım,
iktidardaki hükümeti eleştiren. Onun bir başka arkadaşıyla hafiften atışmaya
başladık. Bilip bilmeden yazıyorsunuz, söylüyorsunuz vs. demeye başladı. Bir
iki yazışma sonrasında profiline bakayım dedim. Açıkmış. Ya da en azından benim
görmem gerektiği kadarı açıktı. İktidardaki partinin il kolunda bir yerlerde görevliymiş.
Şimdi durduk yere bunu gurur meselesi yapsa, kafaya takmaya kalksa, ve
uğraşacak olsa, durduk yere al başına belayı. Çünkü avukat abinin söylediği, 2
kişi kendi arasında paylaşıyorsa bu özel’e girebilir. Ama ortaya söylüyor,
eleştiriyor, paylaşıyorsa, yani 2 kişiden fazla bir topluluğa sesleniyorsa,
tıpkı bir cafe’ye girip duyuru yapar gibi, bu şikayet edilmesi için yeterlidir
dedi. Yani hakaret içeriyorsa, birilerini rahatsız ediyor veya dikkat çekiyorsa
hukuki yönden de yaptırımları olabilir. Bu yüzden başta ben olmak üzere hepimiz
dikkat edelim istedim. Paylaştıklarımızı sadece yorum yazanlar değil, sessiz
bir çoğunluk da sandığımızdan fazla takip ediyor. Bunu unutmayın !