15 Ekim 2013 Salı

Oruç Tutmak ya da Tutmamak.. İşte bütün mesele bu...

Kurban bayramıda Ramazan hakkında yazılır mı? Belki de yazılmaz ama ben o mesaimi atladığım için bu bayramda, geçen Ramazan’la ilgili yazı yazmaya karar verdim. Epeydir ertelediğim bir iş’ti. Bu yıl, epey aradan sonra Oruç tuttum. Hatta tutarken bir takım notlar alacaktım neredeyse, bu blog yazımda paylaşmak üzere. Malesef hepsi aklımda olmasa da genel düşüncelerimi sizlerle paylaşmak isterim.

İşin doğrusu şu.. Çok hassas bir konuda, açıkca fikirlerimi paylaşmak istiyorum. İnanç ve ibadet söz konusu olunca insanlar doğal olarak hassas oluyor. Kul ile Allah arasına girilmez. Malesef günümüz Türkiye’si bu konuda da oldukça yıpratılmış durumda. Çoğu kişi kendi bilgi ve birikimine ve zekasına güvenmek yerine, 3.şahıslardan duyduğu yalan yanlış bilgilere itibar ediyor. Hacı ve hocalardan medet umanlar, tarikatlar, beyni yıkanmış, düşünmeyen, sohbetlere katılıp orada duyduğunu da ilmi bilgiler kabul edenlerle dolu her yer. Ben kendi anladığım şekliyle anlatacağım, Ramazan ve Kurban bayramını. Belki daha önce de yazmışımdır.

Benim bu yıl özellikle tekrar Oruç tutmamdaki birinci neden yakın çevremde benden çok daha inançlı görünüp ama benim anladığım şekliyle ibadetini yapmayanlara tepki olarak başladı. Ben küçükken Ramazan’ın ilk günü tutarsan hep tutman gerekir gibi bir anlayış vardı. Tabiki bu kesin bir kural değil. Mümkünse her zaman, tüm ramazan boyunca oruç tutmak lazım. Gördüğüm kötü örneklere gelince, kafasına estiği gün oruç tutup, istemediğinde tutmayanlar, tutup bunu belli bir zümreye bakın ben de oruç tutuyorum diye göstermek için yapanlar, oruç tuttuğu için bazı görevlerden muaf olanlar veya yapamadığı işlere orucu bahane gösterenler idi. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Buradan nereye getireceğim belli olmuştur herhalde. Ramazan’da belli başlı önemli nedenler dışında oruç aksatılmaz. Sahur’a kalkamadım, çok susuyorum, başım ağrıyor, açlığa dayanamıyorum güzel mazeretler değil tutmamak için. Bunun tam tersi de mümkün; ilaç aldığı halde, mide problem olduğu halde, tutmaması gerektiği halde oruç tutmak için diretenler de oluyor. Sana farz değil, tutmaman gerekiyor desen de anlamıyorlar.

Dışardan nasıl bir imajım varsa oruç tuttuğumu öğrenenlerin %90’ı istisnasız şaşırdı. Genelde tutanlar çok sevindiler, tebrik etti, tutmayanlar da biz tutamıyoruz, sen de tutmazdın eskiden ama yaptığın şeye saygı duyuyoruz dediler. Her iki tarafta da olumlu karşılandı yani. Tutanlar arasındaki dayanışmayı gördüm. Biz de senin gibi açız, ya da sen de bizim gibi açsın. Halimizden anlıyorsun, anlarsın gibi bir dayanışma hali vardı. Birlikte oruç açma istekleri, niyetleri. Oruç tutulmayan evlerin sofralarında ise iftar saatine kadar dokunulmayan yemekler ve tutmadığı halde iftar saatine kadar saygıyla bekleyenler. Bunlar güzel yanlarıydı kuşkusuz.

Bu sene ramazan yaz aylarının ortalarına geldiği için günler uzun ve sıcaktı. Tutacak bu zamanı mı buldun diyenler de oldu. Yıllardır tutmazsın, en zor günlerde tutmaya kalktın. Aslında şansıma günler çok sıcak geçmedi. Ayrıca masabaşı ve serin bir ortamda çalışıyorum. Bedensel bir yorgunluğum yoktu genelde. Yani beni süre, susuzluk ve açlık pek zorlamadı açıkcası. Sigara da kullanmadığım için genelde kolay geçiyordu günler. Sabahları zaten kahvaltı eden biri olmadığım için, öğlene kadar geçen süre benim için sıradan bir günden farksızdı. En çok zorlandığım kısımlar çalışırken çok fazla çay içmem (hem el alışkanlığı, hem hareketlilik açısından) ve öğleden sonra 3-4 gibi dikkat toplayamamak oluyordu. Onda da beynimi kullanmadığım bir iş olsa daha rahat ederdim. Yani bedenen çalışsam sorun olmazdı herhalde. Bunu da kendime şöyle ispatladım; iftar 20:20 civarında falan oluyordu. Rutin bir günde öğlene kadar herşey normal, öğlen hafif bir mide kazınması, öğleden sonra 3-4 gibi uyku bastırma ve dikkat dağınıklığı, son bir saat neredeyse bişey yapmadan mesai bitiminin beklenmesi, 6-7 arası servisle eve geçiş, sonra yemek hazırlığı ve saatin gelmesini beklemekle geçiyordu. Oruç açılır, yemek yenir, birden ağırlık çöker. 21’e doğru sofradan kalkmış olursun, 22’ye kadar yığılır kalırsın, hazım ve tatlı bir yorgunluk. Tam 23-24 gibi enerji gelir ama bu sefer de dışarı çıkmak veya bişey yapmak için geç olmuştur. Ertesi gün iş de var. 30 gün boyunca böyle geçince özellikle sosyal hayat epey sekteye uğramıştı. Dışarı çıksan enerjin yok, evde dursan her gün aynı rutin, sıkılıyorsun. Genel itibariyle de verimsiz geçen günler.  Bedensel çalışsam daha rahat ederdim dediğim, kızkardeşim yeni ev almıştı ve hazırlıklarını yapıyordu. Ben de gerek haftaiçi gerekse haftasonu yardıma gittim. Normalde oruçlu olunan süre çok uzun diye yakınanlar vardı. Haftasonu onlara yardım edicem diye 22:00’da oruç açtığım da oldu. 14-15 saat aç kalmışsın, 1 saat daha dursan ölmüyorsun. Hep derim, insan vüducu güzel bir makine. Her duruma adapte olabiliyor. Yaradanı severiz, yaradılandan ötürü.

Uzattım konuyu, toparlıyorum.. Ben Ramazan’ın da, Kurban’ın da ibadet tarafının dışında toplumsal getirileri olduğunu düşünüyorum. Öbür tarafta bize sevap olması değil, burada insanların insanca yaşamasına sosyal etkileri olduğunu düşünüyorum. 2-3 ay arayla fakir’in sofrasında ramazanda yemek bulunması, kurbanda et yeme imkanı bulması. Bunların hepsi toplumun zengin kesimiyle fakir kesiminin yardımlaşmasının güzel örnekleri. Yoksa aç daha aç, tok daha tok hale gelir. Atasözümüz var: “Tok aç’ın halinden anlamaz” diye. Öbür tarafta ödülü ne olur bilemem ama, ramazan’da eskiden adetlerimiz vardı. Sofranda bir aç doyur, yemeklerini paylaş, akraba, eş dost, konu komşu iftar’ı mutlaka birileriyle birlikte yap. Küçük yerlerde ve köylerde bu tür dayanışmalar zaten ramazan beklenmeden yapılırdı. Büyükşehirlerde ise insanlar birbirini tanımadığı, güven ortamı azaldığı için artık bu tür şeyler yapılmıyor. Bazı büyük bina ve sitelerde insanlar komşularını tanımıyor bile, kaldı ki yardımlaşsın? Bunların yerine belediyeler bunu gövde gösterisi için kullanmaya başladılar. İftar çadırları kuruluyor meydanlarda. Amacı sevap kazanmak mı? (sevap=oy) Belediyenin sevabını kim alır? Encümen azası mı, belediye başkanı mı? Tüm çalışanları mı? Yoksa o belediyenin gelir kaynağı, yemeğin parasını veren vergi mükellefleri mi? Ayrıca o çadırlarda kimler yemek yer? Gerçekten ihtiyacı olanlar mı? Orada yanında oturanla sohbet eder, hal hatır sorar mı? Yoksa beleş yemek var diye, evde yemeği olsa da gidip orada ailecek karnını doyurma çabasında mıdır? İnsanları dilenmek, çalmak zorunda bırakmamak için, yardım istemeye çekinenin yardımına koşmak için vesiledir bu bayramlar, bu günler. Medeni dediğimiz toplumların bu tür mekanizmaları (sosyal yardımlaşma fonları gibi) nadiren vardır ve nadiren doğru işler bu sistemler. İhtiyaç sahiplerine ulaşmaz çoğu yardım malesef. İşte bu yüzden bu dini vecibeleri doğru anlamak, doğru yorumlamak gerek diye düşünüyorum. Kurban bayramında etin iyi tarafını kendine ayırmak, dua ettim, hayvanı kestim, artık öbür tarafta sırtım yere gelmeyecek diye düşünmek, paylaşırken doğru oranda paylaştırmamak veya 1 pay konu komşuya dediği için zaten kurban kesmiş komşunla et değiş-tokuşu yapmak ne kadar doğru? Amaç kan akıtmak mı, dua okumak mı? Et yemek mi? Hiç biri. Bence amaç yiyemeyenlerin sofrasına etin girmesi. Bazen bunu da düşünmeyenler durumu iyi olmasa da sevaptır diye şartlarını zorlayıp kurban kesiyorlar.

Benim açımdan ramazan nasıl geçti peki? Yıllar önce düşündüğüm bir ikileme düştüm malesef. Amaç nefsi köreltmekse iradem yerinde, açın halinden anlıyorum. Elimden geldiğince yardımlaşmaya çalışıyorum. İbadet kısmına gelince aksatmadan gereklerine elimden geldiğince dikkat ederek orucumu tuttum. Yıkıldığım iki nokta oldu. Birincisi işimi çok seviyorum ve iş yapmayı çok seviyorum. Oruçluyken her ne kadar bunu bahane etmek istemesem de, dikkatimi toplayamadığım, bu yüzden de işten geri kaldığım çok oldu. Nereden baksan %70 performansla çalışıyorsun. Bazen %50. Bir de oruç tutmaya başlamamın nedeni bence orucu layığıyla tutmayanlara örnek olmaktı. Gördüm ki, benim örnek olma çabamın onlara hiç bir faydası yok. Onlar yine bildiği gibi yapmaya devam ettiler. Genel olarak iş konusunda verimsiz, sosyal hayat konusunda da son derece kısır döngü bir halde, hemen hemen hiç bir sosyal etkinliğe imkan vermeden geçti. Ben de seneye muhtemelen tekrar tutmam diyerek bitirdim bu Ramazan’ı.  Hayırlısı..