4 Şubat 2010 Perşembe

Ben yanmışım zaten, sizi de yakmıyım..

"Yaşadıklarımdan hiç pişmanlık duymadım" diyenlere hep şüpheyle bakarım. Hiç pişman olmuyorsa, geri adım atmayı bilmiyordur. Hatalarını kabul etmiyordur, sabit fikirlidir, kibirlidir, bencildir derim içimden. İnsan biraz da pişman olmayı bilmeli yaptıklarından. Hatasını kabul etmeli, varsa kabahati özür dilemeli. Karşısındakinden değilse bile kendinden özür dilemeli.
Geçenlerde ilginç bir geceye katıldım. İlginç bir fikirden yola çıkmış, değişik bir gece. Herkesin evinde güzel ya da acı anılarla saklanmış, atılamamış kıyı köşede birikmiş veya bilerek biriktirilmiş öte beri vardır. Taşınmadığınız sürece gözümüze gözükmez bu kalabalıklar. Gecenin amacı bu birikmişliklerden yakarak kurtulmaktı. Yani çekmecelerde, kutularda bir çok kez anlamsızca biriktirilmiş ders notları, tiyatro-sinema biletleri, O! günü hatırlatır diye düşünerek atılamamış en ufak nesneler. Kimisi bize geçmiş güzel günleri hatırlatırken, kimisinin de bizi dibe çeken acı/tatlı hatıralar geçidi. Kendimi düşündüm. Benim de biriktirdiklerim vardı elbette. Hiç yakmayı düşünmemiştim bugüne kadar. Yakmalımıyım diye düşündüğümde ise daha bir sıkı sıkıya sarılmak istedim sanki. Eskileri yakmayı doğru bulmadım. Onları inkar edemedim. Bir kısmından pişman değilim, bana yük değil, niye yakayım ki diye düşündüm. Bir kısmını ise inadına saklamak istedim. Pişmanlık duyduklarım da vardı içlerinde. Hata da olsa hatalarımı unutturmadıkları için sevdim. Yaşadım, pişman da oldum ama inkar edemedim. Kabullendim bana yaşattıkları acıları da, sevinçleri de.. Madde olarak saklamaktansa, maneviyatta içimde saklamayı tercih ettim bir çok anıyı.
İşte yakmadığım ama yanmadan küllenmiş hatıralara baktığımda şunları gördüm: hepsinde de onlar venüs'ten, biz mars'tan gelmiştik. Farklılıkların dünyayı güzelleştirdiği ama aynı zamanda da zorlaştırdığı. Aynı yörüngelere gelip, birbirimizi çekmiştik. Ve aynı çekim gücü bizi yakınlaştırdığı gibi uzaklaştırmıştı da. Genelde aynı şeyden yakındılar. Ben de.. Daha güçlü ve umursamaz, daha çabuk atlatmış gibi göründüm. Her seferinde bir parçamı orada bıraktım. Her seferinde çok zorlandım. Sevindirici olan ise yüz kızartıcı suçum olmamasıydı. En azından ben öyle sanıyordum. Dönüp baktığımda acılarıma rağmen, acıttıklarıma rağmen başım dimdik karşılarında durabildiğimi gördüm. Adi'ce davranmamış, adilik etmemiştim. Hakkını vererek yaşamıştım herşeyi. Kırık da olsa küskün kalpler bırakmamıştım arkamda. Çünkü biliyorlardı; kırık kalbin diğer yarısı da bendeydi. Onların bendeki haklarını inkar edemezdim. Asla yakmayacağımı, yaktırmayacağımı biliyorlardı. Belki de bu keskin kenarları olan adamın, kimi zaman güvenilir kimi zaman da huzur veren tarafları kadar, kabullenilmesini de zorlaştıran aynı prensiplerdi..