20 Ekim 2015 Salı

AVM nedir? Neden gezilir?

Tüketim çılgınlığında son nokta: 7/24 AVM. Tabi bu konsepti anlamak ve yaşayabilmek için AVM'yi açılımıyla ve anlamıyla bilmek anlamak gerekir. Öncelikle AVM, Alış-Veriş Merkezi kelimelerinin baş harflerinin bir araya geldiği kısaltmadır. Eskiden yolda sokakta dükkan, mağaza gezmek, en fazla pasaja girmek vardı. Zamanla bu konsept değişerek AVM'lere dönüştü. AVM'leri cazip kılan ne oldu? Aynı sokakta bulamadığın bir çok aktiviteyi, ayağın çamur, eteğin yağmur olmadan, çocuğa araba çarpar mı acaba derdiyle tetikte gezmeden, park yeri aramadan, pazar günü çıkıp ailecek, mutfak alışverişini, öğle-akşam yemeğini, üst-baş kıyafet alışverişini, oyun sahalarını, sinemanı, etkinlikleri, terzi, ayakkabıcı, anahtarcı, kuru temizlemeci, tadilat işleri vs. vs.bir arada bulduğun, işte hepinizin de bildiği avantajlarıyla AVM'ler gözde mekanlar oldu. Diğer illeri bilmem ama Ankara'da son yıllarda AVM patlaması var. Adım başı AVM. Bunları bu kadar çoğaltan nedir? Arz-Talep dengesi? Zaten uzun süredir iyi üreten bir toplum değiliz. Ama iyi tüketir olduk. Batı'nın iyi yanlarını almak gerektiği gibi AVM'leri de doğru kullanmak gerekir diye düşünüyorum. Herşeyden önce AVM'ye gitmenin birden fazla nedeni olabilir. 1) Gidecek daha iyi bi yer yoktur, kışın karlı bir havada sıcak ve rahat gezmek için, alternatifi olmadığı için gidilebilir. Sosyal aktivite, güzel vakit geçirmek ve gezmek için. 2) Kısa süreli ziyaretler: örneğin yemek yemek için bol alternatif bir arada olduğundan öğle mesai arasında gidilebilir. 3) Bir ihtiyacın vardır, her zaman kuıllandığın, bildiğin 1-2 markaya alternatif bakmak için gidersin. Yani amaçlı, hedefli gidersin. Bilinçli bir tüketici olarak ne alacağını bilerek sadece onlara bakar, aradığını bulursan alır çıkarsın. Bulamazsan ya alternatif düşünürsün, ya ertelersin, ya da vazgeçersin. 4) İşte en tehlikelisi, bir amacın yoktur, ihtiyacını da bilmezsin. Vitrin gezmek, öylesine vakit öldürmek için gidersin. Hoşuma giderse 3-5 öteberi alırım diye girersin, gördüğün her ufak tefek şey ilgini çeker. Albenisi yüksektir. Ne olacak canım, bunlar ucuz, indirimde, zaten ihtiyacım vardı, bugün almazsam yarın illa alıcam, hazır gelmişken alayım mantığıyla alışverişe başlarsın. Sonra da ipin ucu kaçar. Çıktığında yağdanlığından akü suyuna, yazın çizmesinden, kışın mayosuna kadar aslında aklında olmayan ama birden elinde bulduğun ve ucuzluktan aldığın için mutlu olduğun ama kredi kartı gibi bir mucize ile de elinden giden parayı ancak hesap kesim tarihinde anlayacağın bir rüyaya kapılırsın. Bu suni mutluluk, eve geldiğinde yeni aldığın oyuncakları paketlerinden çıkartmak vs. hoşuna gider insanın. İşte işin büyülü kısmı da buradadır. Amaçlı, kararlı bile gidilse bazen yolundan saptırır indirimler insanı. Veya gördüğü bir şey ilgisini çeker. Zaten amaç da budur. Tüketime davet etmek, yönlendirmek. Geçen sene Ramazan'da gece 12'ye 1'e kadar açık AVM'ler peydah olmuştu. Alışveriş bayramı, şöleni, karnavalı gibi isimlerle. Yurtdışında bunun tanımlanmış psikolojik hastalığı bile var. Alışveriş hastalığı. Alışveriş yapmadan duramayan, sürekli indirim ve AVM takip eden, gitmeyince mutsuz olan insanlar. Türkiye'de de yakında başlar mı bilinmez.. Belki başlamıştır bile, kredi kartı limitleri dolmuş, borca batmış ödeyemeyen insanların bile elindeki son teknoloji telefonlar, ayfonlar, eskiden fakir ve hakir gördüğümüz kapıcı dediğimiz insanlardaki tabletler, arabalar başka nasıl açıklanabilir ki?
Sonuç olarak diyeceğim şudur ! Son teknoloji diye en yeni çıkanı almaya şartlamayın kendinizi, ihtiyaca göre alın. Bir önceki yazım telefonlar üzerineydi. Sonunda gittim, Galaxy S4 aldım. (Hiç de ucuz değil aslında, yine de ortalama bişey aldığımı sanıyorum.) 2000-2200 hatta 2500'e telefon var. 2500'lüğü alayım 5 yıl idare etsin, 2200'lük 4 yıl gider diye bi mantık yok. Veya 3 boyutlu video çekebiliyormuş, gören de sinema sektöründeyiz sanır. Yahu kardeşim, alacağın şey telefon. En nihayetinde ne yapacaksın? Telefon edip konuşacaksın. Hmm... internet çağındayız. Bi de internete girsin. Tamam. Sosyal ağlara giriyorum, evet. iyi de bunu piyasadaki 600liralık alet de yapıyor. 2000 liralık olanda senin ekstra yapacağın ve hayatına o kadar değer katacak, getirisi olan ne var bu telefonda? Biri iş yerine ışınlıyor, zamandan kazanıyorsun, diğerinde en fazla faks mı çekebiliyorsun? Aldığın uçan kaçan telefonda da kullanacakların facebook'a girmek, tweet atmak, telefon etmek, fotoğraf çekmek, mesajlaşmak değil mi en nihayetinde? Daha büyük ekranlısında Autocad'de mimari çizim mi yapacaksın? Evde televizyon yerine cep telefonuyla mı izleyeceksin salonda herşeyi? Hayır.. E niye daha büyüğü, daha hızlısı, daha yenisi? Bu tıpkı şuna benziyor, hepimizin başına gelmiştir. Fast food, FcDonalds veya MurderKing.. Kasaya gelirsin, menüyü söylersin, tam alacaksın kasiyer birden 50 kuruş farkla büyük boy olsun mu der. O sırada açsın, 50 kuruş da çok az bir fark, tamam olsun dersin. Büyük boy patates'i, kola'yı dayar sana. Aslında yiyebileceğinden, içebileceğinden fazlası alır çekilirsin oradan. Yerken doydukça anlarsın, çokmuş bu diye. Tepside biraz patates, bardakta yarıya kadar buz artar.. Neyse, 50 kuruş zaten az bi fark. Bana koymaz. Sana koymaz, oranın işine yarar, tüketmeyeceğin şeyi satmıştır sana zaten. Tekrar uzun lafın kısası, bu oyunlara gelmeyin. Neye ihtiyacınız olduğunu bilin, ona göre hareket edin. İhtiyacınızdan fazlasına gönül vermeyin, almaya çalışmayın. Bilinçli tüketici olun. Akıllı olun lennn.. :)

Buyrun iki çarpıcı örnek:



http://www.dailymotion.com/video/xysqum_tuketim-cilginligi-ve-israf_news

http://dunya.milliyet.com.tr/1-yasindaki-bebeklerini/dunya/detay/1904681/default.htm

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder