15 Mayıs 2016 Pazar

İstanbul'da (Ankara'lı) Şoför Olmak...

İstanbul'a çok sık gitmem. Hele orada trafikte sürücülük deneyimim çok az'dır. Ancak yakın zamanda yoğun ulaşım da gerektiren bir seyahatim oldu. Döner dönmez biriktirdiklerimi unutmadan yazıya dökmek ve buradan paylaşmak istedim.


Çok belirgin karakteristik özellikleri var İstanbul trafiğinin. Bir kere çok kalabalık, hayat çok hızlı. Bunu bilmek için orada araba kullanmaya gerek yok zaten. Bağlayacağım nokta şu: o kadar yoğun ve o kadar hızlı akması gerekiyor ki, kimsenin durup tartışmaya zamanı yok. Hayat zaten zor. Çözüm odaklı yaşanması gerekiyor. Yani trafik aksın da nasıl akarsa aksın.


Ankara öyle değil. Burası eskiden beri başkent olmanın verdiği bir prosedürler, bürokrasi, kurallar şehri gibi. Trafik daha az ama kimsenin kimseye tahammülü yok. Bencillik had safhada.. Trafik hiç o kadar yoğun değil ama kimsenin bir başkasına tahammülü yok. Ben geçmeliyim, ben varmalıyım, şerit benim olmalı. Yol benim, ben vermezsem kimse benden yol alamaz. Almamalı.. Ankara'da mantık bu.

Bir başka benzetmeyi de şu yönden yapıcam: Ankara'da trafik bir devlet kurumu ise, İstanbul'da trafik özel sektör gibi. Amaca ulaşmak için orada her yol mübah.. prosedürlere, kurallara takılmaya gerek yok. Yol aksın yeter. Ankara'da ise hiyerarşi var. Şeride gireceksen sıranı beklemen lazım, kurallara uymazsan durup saatlerce kavga edebilirsin. İstanbul'da adamın tartışmaya vakti yok dediğim gibi. Diyelim sinyal verene veya önüne geçene yol vermedin.. çok değil. 2 adım sonra sen de şerit değiştirmek isteyeceksin ve bir başkası da sana yol vermeyecek. Ne gerek var? Ben de geçeyim, sen de geç... İhtiyacı olan herkes her şerite geçsin. ara sokaktan çıkman gerekiyorsa çık, yolu tıkama yeter. Özel sektör de daha hedef odaklı çalışır, işin yetişmesine bitmesine veya kalitesine bakar. Devlet ise hepsine aynı anda bakar. Hepsi tam olmadan işi bitmiş saymaz.

İşte 2 günlük trafik maceramda bunu gördüm, bunu anladım. Ankara'da 100m öteden bile sinyal verseniz adam göz göre göre size yol vermez. Bariyere çarpmanız, başka bir arabayla burun buruna gelmeniz umrunda olmaz. Şerit değiştirme niyetinizi anlar ama arkamdaki yol versin, bana ne der, aynı hızda gitmeye devam eder. Son anda artık yolunda dışına çıkmamak için zorla direksiyonu önüne kırarsınız. Fren mesafesi varsa bile sellektör atar. Önüne geçmiş olmanız onun için onur kırıcıdır. Bunun için tartışmaya, kavga etmeye hazırdır. Yol boyunca geçeceğiniz 3 ışık, 5km boyunca bunu gurur meselesi yapıp, önünüze geçmek, üstünüze kırmak, sellektör atarak veya aracınıza çok yakın seyrederek taciz etmeye hazırdır. İstanbul'lu bunu hırs yapmadığı gibi umursamaz bile. Zaten evine en iyi ihtimalle 1 saat içinde varacaktır. Sizinle de 15dk. cebelleşmek işine gelmez. Veya her önüne kıranla tartışarak gidecek olsa eve 1 değil, 3 saatte bile zor varır. Hangi biriyle tartışayım? Sanki sinirleri alınmış gibi, yerlisine yabancısına, acemisine pilotuna uyumlu hareket eder. Adamın bariyerlere 1m kala önüne zoraki kıracağını bildiği için öncesinde mesafe bırakıp yolunu verir. Sıra kendisine geldiğinde başkasının da ona yol vereceğini bilir.
Çok daha keşmekeş, karmaşa, kargaşa olan bu şehirde insanlar çok daha uyumlu bir şekilde seyir etmektedir. Yani bir organizmanın parçaları gibi ortak hareket ediyorlar.

Bana katılır mısınız bilmem.. Belki ben farklı yorumluyorumdur. Ankara da giderek gereksiz kalabalıklaşıyor, batının gelişmişliğini almak yerine trafiğini alıyor gibi daha çok.. Burada da ana arterler büyüyüp gelişirken malesef yoğunluk da o oranda artıyor. Evrim geçirip burada da farklı bir trafik anlayışı zamanla hasıl olur mu bilmiyorum. Aslında en güzeli trafiğin artmaması ama azalacağını hiç sanmıyorm. Bunun için toplum anlayışını değiştirmek gerekir. Bunu da bir kuşakta yaşamak güç. Sanırım bir kaç kuşak sonrasında görebileceğiz bu durumu. Herkese trafiksiz günler dilerim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder