11 Aralık 2018 Salı

40 Yılın Muhasebesi...

Öyle hızlı geçiyor zaman, öyle doludizgin ki.. Doğduğum günün haftasındayım. Geçmeden artık kaleme almak istedim. Çok iyi hatırlıyorum, 30 yaşına girerken cidden bunalıma girmiştim. 30 ne yaa?? baya koskoca adam. Abi'den amca'ya uzanan yolun başlangıcı.. 20'li yaşlar bitmiş. Çok koymuştu.. 40 belki de hayat koşturmacasından o kadar düşündürmedi beni. 30'dan sonra ha, 40 olmuşum, ha 50 diyordum. Gerçi yazı içinde göreceksiniz. Muhasebesini yaptıkça aslında kendimle çelişeceğim. Çünkü 40 yaşı düşündüğüm anda aklıma ilk gelen benim hala yapacak çok şeyim var, zaman yetmiyor oldu. Bunu bunalım'dan saymıyorum. Umutsuzlukla değil ama çare arayarak söylüyorum. Ve çare derken soyut değil, somut şekilde. Birazdan anlatacağım zaten..
Eski bayramlar, çocukluğumuz gibi bir yazı olsun istemiyorum ama bir durum değerlendirmesi de yapacağım. Çünkü bu yazının asıl amacı o zaten. 30'lu yaşlar kendimi biraz daha tanıdığım, olgunlaştığım, dinginleştiğim yıllar oldu. Bu tanım aslında her sene için söylenebilirdi. Evlilik ve çocukla dersem sanırım anlam yerine daha iyi oturur. Sabretmeyi, sevmeyi, korkmayı, bişeyleri ciddiye almayı, daha detaylı hesap kitap yapmayı öğrendiğim yıllar. Macerayı, boşvermeyi, umursamamayı biraz daha unuttuğum. Değişmeyen şeyler de var elbet. Kendimi daha iyi tanıdım diyorum ya. Problem çözmekten (çözebilirsem) veya yardımcı olmaktan aldığım keyif.. Bitmek bilmeyen bişeylerin çalışma mekanizmasını öğrenme, dünyada fark yaratacak bir şeyler yaratma, bırakma arzusu.. İşte bu; dünyayı değiştirme, fark yaratma arzusu, önce ailemi, evimi onurlandıracak, ülkeme faydası dokunacak, ülke sınırlarını aşacak, hatta belki tarihe ufak da olsa bir nokta iz bırakacak bişey yapma arzusu için, sanırım geç kalmış olmaktan korkuyorum. Dönüp bakınca galiba bunları yapmak için doğru zaman 20'lermiş diyorum. O zaman cesaret var, hesap kitap yok, taşı sıksan suyu çıkar.. Ya da sıkmasan ne fark eder diyeceğin yıllar. 20'ler diyorum çünkü 20'de başlasan 30'da belki bi yere gelir kafandakiler. 40'a kadar da yeşermeye başlardı. Ben yapamadım bari evladım yapsın'a döndü şimdi iş. En azından onu 20'li yaşlarında bu yazdıklarımı unutmazsam cesaretlendireyim, önüne aman sen yapamazsın, ya da dikkatli ol, başına bişey gelir yerine, sen yap ben arkandayım diyebilsem.. Belki o dünyayı değiştirebilir. O zamanlarda da bu tecrübe yoktu tabi. Bu olgun düşünce ve bilgi birikimi. İmkanlar da yaşınla doğru orantılı. Aslında yine kendime öğüt'ümdür.. Dün hayat ne kolaymış, ne güzeldi o yıllar dediğine göre hayat hep zora gidiyor. Bugün zaman ayıramadığını yapamadığını düşündüğün şeyler için hayıflanma, çünkü yarın zaten daha zor bir gün olacak. Söz gelimi bugün çocuk oyun istiyor, ilgi bekliyor diyecek olsam, biliyorum yarın bunun okulu var, kursu var. Onlar bitince mi? Üniversitesi var, işi var. Anne-baba olmaktan emekli olunmuyor. Anneanne ve dedesinden bunu gördüm. Çocuklar okulu bir bitirsin rahatlıycaz.. Evlenince biz de emeklilikte o yazlığa taşınırız. Torunlar da bir büyüsün de.. Var mı arada boşluk? Yok. Bugün yoğun musun? Meşgul müsün? Yarın daha yoğun, daha meşgul olacaksın. Bilgi birikimin ve belki gelirin gençlik yıllarına göre bir miktar artarken, gücün kuvvetin, cesaretin, buna ayıracak zamanın maalesef ters oranda azalıyor. Bu yüzden en iyi zaman şimdiki zaman. Ne geçmiş için dövüneceksin, ne gelecek için hayal kuracaksın. Hayalin gerçek olsun istiyorsan bugünden başlayacaksın. 
Evet, 40'lı yaşlar beni o kadar sarsmadı diyorum ama zaman bana yetmiyor. Hemen her gece 02:00'de yatıyorum. (Mesela bu satırları kaleme aldığım saat 00:58) Sabah kalkma saatim en geç 08:00. Ucu ucuna yetişebiliyorum işe. Özellikle 12-2 arası kendi kendime kaldığım en kaliteli saatler. 6 saat uyku şimdilik yeterli.. Ama 24 saat yeterli değil. Her gün yapmayı istediğim ama bir türlü bitiremediğim işleri ertesi güne bırakıp, ertesi gün üstüne eklenenlerle başlayıp devam ediyorum. Ya çok ayrı ve fazla cephede savaşmaya çalışıyorum, ya bişeyleri çok yavaş yapıyorum, ya da verimli çalışmayı beceremiyorum. Aklıma sürekli yeni iş'ler geliyor. Zihnimi bi yandan meşgul edecek, bi yandan da çalıştırdığını sandığım projeler/fikirler üretmeye çalışıyorum. Alakalı alakasız aynı anda en az 10 tilki dolanıyor kafamda. Bugünden örnek verecek olsak; bir panelvan alsam ticari, yerim ve yeterli alet edevatım olsa onu kendi imkanlarımla ve düşük bütçeyle karavan'a çevirsem. Bu lüks bir proje tipi. Hayata geçmesi gerekmiyor. Sadece düşünmesi, planlaması bile keyifli. (bir ara hovercraft'a merak salmıştım mesela. Çalışma prensiplerini inceledim, kendim yapmaya kalksam yapabilir miyim diye epey bakmıştım..) Zaruri hedefler ve planlar var. Kış geldi, cam balkonu yalıtsam soğuk girmese.. Veya yağmur yağınca içeri su sızdırıyor, boşluk ve çatlaklar için silikon çözüm olmadı. Ek yerleri için dışarıdan yalıtım mümkün olabilir mi? Yine lüks ve hayali ama uğraşması keyifli bir başka proje, evde güneş enerjisi ile elektrik üretip en azından bir miktar elektriği oradan karşılamak. Bir başkası, evi akıllı hale getirmek için google asistan ile uyumlu anahtarlar, sensörler ve motorlar alarak, bir takım işleri sesli komutlarla yaptırmak, uzaktan takip etmek veya otomatize etmek. Çok mu ütopik? Arge mühendisi mi olsaydım acaba. Bütün gün oturup bir işi daha iyi yapabilmenin veya yeni bişey ortaya koymanın hayalini kurabilirim durmadan. Sadece hayal de değil. Elimden iş de geldiği için yapabileceğimi de biliyorum. Sadece evim ve kendim için değil, ülkem için de hayaller kuruyorum. Her yaşımda, her anımda Atatürk'ün büyüklüğünü bir nebze daha iyi anlıyorum. Ülkeyi emanet ettiği gençlik biz değildik. Destanlarda geçen, muhtaç olduğu asil kan damarlarında mevcut olan biz miymişiz? Ülkeyi ileri götürmek için bişey yapmalı.. bişey yapmalı diye dövünüp durup, sistemden sürekli şikayet edip ama yine de 9-6 memur zihniyetinde çalışan bizlere mi? Klavye milliyetçiliği yaparak, twitter'da, facebook'ta, instagram'da bişeyler paylaşarak ülkeyi kalkındıramayız. Ha, herkes işini layıkıyla ve tam yapsa ülke belki zaten kalkınacak ama şu anda sistemin içinden değil, dışına çıkarak bişeyleri değiştirmeli. Örneğin bir dünya markası çıkartmalı. Bu saydığım 3 basit sosyal ağ gibi, dünyanın kabul edeceği, kurulduktan sonra hızla yayılan, alışkanlık ve bağımlılık yaratan bir ürün/hizmet yaratmalı. Sosyal ağ olması da gerekmiyor illa. Bugünün bence sağlam örneklerinden, Tesla arabaları gibi, İphone gibi, sosyal ağ'lar gibi. Neredeyse polis'imizin bile resmi telefon numarası yerine whatsapp ihbar hattı olacak, hatta o hattı daha çok bilinir halde. Bugün adam whatsapp kapatıyorum dese, twitterdan vazgeçtim dese, resmi kurumların bile doğru haber alma/verme araçları yok. Ne kadar acı değil mi.. 
Her neyse işte. Bunlara kafa patlatıyorum sürekli. Bu ülkede ne yapsak dünyaya satarız. Dünyanın dengesini bir anda ne değiştirir. Dün tekel gibi görünen bazı şeylerin şimdi esamesi bile yok. Örneğin Nokia cep telefonu. Cep telefonunun, cep telefonu olduğu dönemde en kaliteli, en dayanıklı, en yaygın telefon O idi. Vazgeçilemez, neredeyse tekel. Motorola azıcık, Lg vs. bir kaç rakip vardı. İster teknolojik gelişime ayak uyduramadı de, ister yönetsel hatalar. Bitti. Bir android çıktı, bir iphone. İkisine de adapte olamadı. Blackberry bile duramadı karşısında, kayboldu gitti.
Diyeceğim o ki, zaman yetmiyor. Düşündüklerime, yapmak istediklerime. Geçenlerde polifazik uyku diye bir şeylere rastladım yine internette. Poli çoklu, faz bölüm, parça diye çevirsek, çok parçalı uyku. Şöyle özetliyorlar: Günde 10 saat veya 8 saat kesintisiz uyku yerine, gece 4 saat aralıklı uyku + gün içine yayılmış yarımşar saatlik 4 ayrı kestirme molası. Bunu uygulayan birinin birebir yaşadıkları bile anlatılıyor youtube videosunda. İlk haftanın zorlu geçtiği, göz altlarında morluk ve çukur, halsizlik, mutsuzluk, dikkat toplayamamak... Ama sonrasında vücut bu döngülere alıştıkça, bol bol zaman artışı, daha dikkatli ve yaratıcı bir beyin. Yine de yan etkilerinden korkmuyor değilim. Az uyku ile Alzheimer riski artıyor. Başka yan etkileri var. Onların olmayacağını bilsem direk başlayacağım uygulamaya. Zira en az bir 40 yıllık daha yapacak işim var. 40 yıl kalıp kalmadığını bilemeyeceğimize göre ve yaşlanmayla daha da yavaşlayacağımı düşünürsek.. ;) Kalın sağlıcakla.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder